19 Mayıs 2013 Pazar

''Ne diyecekler'' insanı...


Kimseye yaranılmıyor bu hayatta. Herkese çok iyi davranırsın, arkandan samimi değil derler. Herkese soğuk davranırsın, burnu havada derler. İnsanına göre davranırsın adam seçiyor derler. İçinden geldiği gibi davranırsın, değişken ruh hali var derler.

Yakın zamanda üniversite değiştirmem dolayısıyla yaşadığım ülkenin bir başka şehrine geldim. Yeni insanlar, yeni çevre, yeni bir başlangıç... Başlarda herşey muhteşemdi. Humanist bir insansanız eğer, serde aptallık da varsa herkesi bağrınıza basıp o gösterdikleri yüzlere öyle güzel kanarsınız ki... Ah yalnızlık korkusu! Tek çocuk olmanın getirdiği o ''etrafımda her daim insanlar dolup dolup taşsın'' aşkı... 

Sandım ki ben kime kucağımı açtıysam, onlar da bana aynı samimiyetle sarılıyorlar. Sandım ki, bu yeni şehir herkesin herkesle sevgi yumağı oluşturduğu muhteşem bir şehir... Ah saf Mademoiselle! 

Günler geçti, sevgi yumağından yavaş yavaş kötü kokular çıkmaya başladı. Beraber muhteşem bir arkadaşlık ilişkisinde olduğunu sandığım insanlar aslında arkalarından nasıl atıp tutuyorlardı?! Anlaşılır gibi değil! Bir örnek... Bizim sınıfta benimle beraber bu okula başlayan bir çocuk. Özelliğiyse, herkese çok içten, dostça davranması, heryerde çok çabuk çevre edinmesi, hiç düşmanı olmaması vesaire... Eğer insan ilişkilerinde mükemmel bir insan göstermem gerekirse hiç düşünmeden bu herkesin sevgilisi olan çocuğu gösterir işaret parmağım. Gel gelelim ki bu çocuğun bile arkasından konuşuluyor, inanılır gibi değil. Diğerlerinden biraz daha yakın olduğum bir kız arkadaşım gelip bana onun herkesle çok iyi geçindiğini anlatıp, samimiyetinden şüphe ettiğini anlattı uzun uzun. O kadar canla başla kötülüyordu ki bu herkese çok kibar davranan çocuğu, birden ben bile ''Nasıl bir çocuk yetiştirmiş bunun ailesi, yuh, böyle de olmaz ki!'' modunda kıza hak verirken buldum kendimi. Ta ki  bikaç dakika içinde kendime gelene kadar.

Yaradılış itibariyle iki ihtimal vardır insan ilişkilerimde. Ya severim, ya sevmem. Ortası olmaz. Ya soğuk davranırım, ya da aşırı yakın olurum. Ya da olurdum diyelim, artık değişmeye çalışıyorum. Neyse, konumuz bu değil. Şöyle bir düşündüm arkamdan söylenebilecekleri;

*''Dengesiz, birgün çok yakın, birgün kendi halinde. Tutarsız.''
*''Bipolar. Ya çok neşeli, ya çok suskun. Ortası yok. Varsa da biz göremiyoruz. ''
*''Alıngan. ''
*''Umursamaz...''
*''Değişken. Kararlarında bir tutarlılık yok, 5 dakika önce akşam dışarı çıkmıyorum deyip, 5 dakika sonra makyaja başlar, makyaj bitince vazgeçtim deyip yatağa girer, yatakta dönüp dönüp uyuyamayınca da ''hadi madem çıkayım'' deyip giyinmeye başlar.''
*''Olayları bitarafından anlama eğilimi had safhada. Herşeyi negatif değerlendirmede üzerine yok. ''
*''İnsanlardaki küçük ayrıntılara aşırı takıyor. Ufacık bi ayrıntı o insanı silmesine yetebilir hatta.''
*''Belli dönemlerde had safhada karamsar. Kendisini de çevresindekileri de yiyip bitiriyor.''

Sonra aklıma, bundan 6 yıl önceki Mademoiselle geldi. İnsanlara içinden geldiği gibi davranan, çok da takmayan, rahat yaşayan, sorularla kafasını yormayan, birinden nefret ediyorsa onu yok sayan, ''aman kimse arkamdan konuşmasın''dan çok ''dostum da olsun düşmanım da, ama hepsi saygı duysun.'' kuralını benimseyen Mademoiselle. 

Karakter sahibi olmanın ilk yolu, bir güzel düşman toplamaktan geçiyormuş şu hayatta. Hayatındaki binbir çeşit insanı, binbir şekilde davranıp hoş tutmaya çalışmaktansa; ''ben buyum, işine gelirse'' diyebilmekteymiş saygı görebilmenin anahtarı. ''Aman cevap verirsem kırılır'' deyip, seni kıranlara gülümsemek; onların gözünde değerini düşürmekten başka birşey değilmiş. 

Zaten konuşacak herkes arkandan. Engellenemez bir gerçek bu. Madem öyle, en azından konuştuklarına değsin. Zayıf imajıyla orda burda arkadan konuşturacağına, güçlü imajıyla konuştur ki, insanlar seni kırmaya çalışmadan evvel bir kez daha düşünsünler. 

İşte ilk depresyon günlerimden uyanış yazımda geçen sorunun ana teması buydu. İyileştikçe verdiğim kararlar biraz daha netleşiyor ve eski günlere dönecek gücümün geri geldiğini hissediyorum yavaş yavaş. 

Varsın konuşsunlar... 

İz bırakabildiğimiz sürece varız bu hayatta...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder